Hasankeyf… Binlerce yıl boyunca Dicle’nin kıyısında medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarih kokan mağaraları, taş köprüleri, eşsiz doğasıyla görenleri büyüleyen kadim şehir.
Yıllarca orada bir taşın, bir mağaranın bile dile gelse anlatacağı hikâyelerle dolu olan bu topraklar, ne yazık ki artık eskisi gibi değil.
Daha birkaç yıl öncesine kadar suyun kenarında oturup Hasankeyf’in binlerce yıllık mağaralarına, kalıntılarına bakarken, geçmişin ayak izlerini hissederdim. Taş duvarlar, kesme kayalar, insan eliyle oyulmuş mağaralar sanki zamana meydan okurcasına dimdik ayakta duruyordu. Sadece bir turistik gezi değil, ruhumu besleyen bir yolculuktu Hasankeyf’e gitmek.
Ama şimdi… Şimdi o eski büyüsünden eser yok. Baraj suları yükseldikçe, Hasankeyf’in derin tarihi, suskunluğa gömüldü. Eskiden cıvıl cıvıl olan, yaşanmışlık kokan daracık sokakların, kayalara oyulmuş evlerin yerini, soğuk beton binalar, ruhsuz yapılar aldı. O taş duvarlar, sular altında kalan medeniyetin sessiz çığlığı gibi… Artık Hasankeyf’in keyfi yok!
Fotoğrafları karşılaştırınca içim acıyor. 2018’de çektiğim karelere baktıkça, eski Hasankeyf’in sıcaklığını, canlılığını, ruhunu görüyorum. Ama bugünkü görüntü… Renklerin solduğu, anıların silindiği, ruhu kaybolmuş bir yer gibi. Hasankeyf artık bir açık hava müzesinden farksız, ama yaşamayan bir müze. Tarih bir vitrine konmuş gibi, ama özünden koparılmış.
Şunu sormadan edemiyorum: Bir tarihi yok etmek pahasına yapılan bu baraj gerçekten gerekli miydi? Binlerce yıl ayakta kalmayı başarmış bu muhteşem doğa harikası, insan eliyle neden mahvedildi? Bu coğrafyanın ruhu, hafızası, kültürel mirası neden yok edildi?
Her gidişimde biraz daha eksildiğimi hissediyorum. Hasankeyf’in kayboluşu, sadece taşların ve yapıların kaybolması değil; hafızamızın, tarihimizin ve kimliğimizin de yok olması demek. Ve biz bu yok oluşa çaresizce tanıklık etmek zorunda kalıyoruz.
Ne kadar üzülsem de, en azından hafızamda ve elimde kalan eski fotoğraflarla bu kadim şehrin güzelliğini yaşatmaya devam edeceğim. Belki bir gün, bu hataları yapanlar da fark ederler; tarihe sahip çıkmanın, onu yaşatmanın bir baraj kurmaktan çok daha değerli olduğunu…